Yönetmenliğini John Lee Hancock’ın yaptığı “Mr Banks” bir dram komedi. Orijinal ismi “Saving Mr. Banks” olan film, yüzeyel bir tanımlama ile Avustralyalı P. L. Travers (Helen Lyndon Goff)’ın Türkçe’ye “Gökten İnen Melek” ismi ile çevrilen kitabından, Walt Disney tarafından 1964 yılında sinemaya uyarlanışının perde arkasının hikayesi…
Yazı: Doç. Dr. Handan Can
Mary Poppins’i beyazperdeye taşımak için kızlarına söz veren ve bunun için 20 yıldır uğraşan Walt Disney’in, Travers’ı ikna süreci ve sihirli dadı “Mary Poppins”in beyazperde de yaşam bulma sürecini anlatıyor. Fakat derinlemesine bakıldığında, filmde Travers’in, en yakın dostu olan babasının kaybı ile yaşadığı acı ile yüzleşmesinin ve kişisel dönüşümünün de hikayesi yer alıyor.Mary Poppins benim için de özel bir kahraman, çocukluğumdan yetişkinliğime taşıdığım üç kitaptan biri… Film benim için, Mary Poppins karakterini yaratan yazarın hayatından kesitler izlemek ve onu bir parça tanımak açısından da özel bir öneme sahip.
Ben özellikle, başarısız ve yaşadığı hayatla uyum kuramamış bir banka müdürü olmasına karşın sevecen ve küçük kızının kahramanı olan bir babanın, kızına “Hayallerinden asla vazgeçme” dediği sahneyi çok sevdim. Kim bilir belki de böyle hissetmemde, mutsuz ve alkolizme saplanmış olsa da hayallerinden vazgeçmeyen ve kızına da bunu aşılayan baba karakterine duyduğum yakınlık etken olmuş olabilir.
Yine çok duygulandığım bir diğer sahne ise Walt Disney’in, filmin çekilmesinden vazgeçip İngiltere’ye geri dönen P. L. Travers’ı ikna etmek için peşinden İngiltere’ye geldiğinde aralarında geçen konuşma.. Walt Disney kendi çocukluğunda yaşadığı travmatik olaylardan bahsederek, Travers’a , “Hepimizin yeterince hüzünlü hikayeleri var. Ne kadar zaman daha bunları kafanda yaşatacak, bunlarla kalacaksın Pam” diye sorduğu sahne. İşte bu nokta Travers’ın kozasını parçalayıp, bir tırtıldan kelebeğe dönüşme sürecinin başlangıcı bana göre..
Emma Thompson’ın gerçekten çok özel bir performans sergilediği bu filmde, Emma Thompson’ın gölgesinde kalmakla birlikte, Tom Hanks’de daha önce sergilemiş olduğu sinema performanslarının altına düşmeyip kendi standardını koruyor.
Temposu çok yüksek olmasa da, duygulara yaklaşma ve duygusal çözümleme bağlamında oldukça başarılı bir senaryo ile karşılaşıyoruz bu filmde. Belki de bu filmi sabun köpüğü bir film olmanın ötesine götüren de bizi kendi yaşantı ve duygularımızla da yumuşak bir şekilde karşı karşıya getirişi. Bazen de durmak ve yavaşlamak lazım. Bu filmi vizyonda kaçırdıysanız, DVD’den izlemenizi içtenlikle öneririm.